Türkiye’nin Gizli Ermenileri, ülkenin “görünürde” geçmişiyle yüzleşmeye başlıyor gibi gözüktüğü bir dönemde , 1915’ten hayatta kalabilmiş Anadolulu Ermenilerin izini sürme çabasını anlatıyor. “Gizli” veya “saklanmış” Ermeniler olarak tanımlanan bu insanlara ulaşma çabası Hadjiyan’ı Sivas’tan Van’a, Bitlis’ten Antep’e dek uzanan uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkarıyor. Soykırımdan önce ya da sonra Müslümanlaşmış Ermenilerin yanı sıra Hıristiyanlıklarını sürdürmeye çalışan; Ermeni olduklarını açıkça söyleyen ve Ermeni olduklarını kesin
bir dille inkâr eden çeşitli gruplarla karşılaşıyor. Ermeni “tanımını” da genişleten bu yolculukta Avedis Hadjian, bizzat yaşadığı acı bir deneyimle “görünür”deki özgürlüklerin, yeni bir çağ müjdesinin kısa süre içinde –tekrar– suya düşeceğini seziyor. Yine de bu kitapta, hem halkının hem de insanlığa olan umudunun peşinde olan bir hikâyeye tanıklık ediyoruz…
“Belki de diasporalılar arasında gizli Ermeniler için duyulan bu yeni hevesin arkasındaki gerçek motivasyonlar, uzun zaman önce yok olup gittiklerini sandıkları topraklarda, kayıp akrabalarını ve hemşerilerini bulmanın sevinci veya merakının ötesine uzanır. Büyük resme bakıldığında yüz yıl bir yıldızın göz kırpışı kadardır. Ancak insanların
ölçeğiyle dört nesli kapsar. Nitekim 1915 soykırımından sonraki beşinci nesil yirmi-otuz yıl içinde, yaşlanmış ve birden fazla cephede tükenmeye başlamış bir Ermeni diasporasının dizginlerini ellerine almaya başlayacaktır […] Bu gerileme ve yitip gitme senaryosu içinde, 1915’teki imhadan bir şekilde kurtulmuş ve tarihî topraklarda kalmış Ermenilerin aniden keşfedilmesi beklenmedik bir sarsıntı yaratmıştır. Muş’ta, Sason’da ve Van’da hâlâ Ermeniler vardı: Bütün umutlar henüz tükenmemişti.”