Ucu Ucuna Yaşam, bir “12 Eylül romanı”dır; Dursun Akçam, yalın ve canlı bir anlatımla Federal Almanya’daki siyasî göçmenlerin ilişkilerini ve eylemlerini, dünya sosyalist hareketinin içine düştüğü bunalım ile birlikte ele alır.
Yurtdışına çıkmak zorunda kalan bir aydının iç çatışmasını, sürgündeki yalnızlığını ve yabancılaşmasını, ülkede kalan yakınlarının faşizm koşullarındaki güç durumunu okuruz. Öte yandan, tüm güçlüklerin yanı sıra dayanma gücü veren bir “aşk öyküsü” de romanın eksentemasıdır.
Tek sözcük Sevgi ile sesleniyorum sana. Pekiştirme sıfatları cılız kalır bendeki “sevgi” yanında, Sevgi’nin sevgisi uzun. İşin oyanı, “sonraya kalsın!” Ben burada yalnız sevgi ve sevda üstünde dolaşmak istiyorum. Bir yaban ülkede beni sevgiye, sevdaya götüren etkenler var doğal ki. İçinde yaşadığımız çağdaş uygarlık, bir yanıyla kuru, çorak ve katı bir acımasızlık içinde. Sözde insan için yaratılmış bu uygarlık, insanı insan eden kimi değerleri de gözünü kırpmadan öğütmektedir. (...)
Sevgi ve Sevda iki yakın dost ama birini öbüründen ayrı tutmak gerekir. Sevgi bir nehirse, durgun akar, suları dupduru; bir meltemse, usuldan okşar insanları deniz kıyısında. Sevda, sevginin tutkuya dönüşmüş biçimidir. Coşkun akar, yağar, eser tozar. Çatı uçurur, kök söker! Sevdanın gözü dumanlıdır. Nereye konacağı, kimin yakasına yapışacağı belli olmaz. Yaşlı, genç, evli, bekâr dinlemez. Sevda anarşisttir, terör, estirir. Bazen açan bir çiçektir, yapraklarını kırağılar yakar. Bazen bir güneştir, evreni kucaklar. Sevda yerine göre yaz yağmurudur bozkırda yanık toprağı sulayan, bitkilere can veren...