Vivaldi... müziği Türkiye’de sevilerek dinlenen ama hakkında fazla bilgi sahibi olunmayan bestecilerden biri olması, bu çalışmanın hazırlanmasında önemli bir etken olmuştur.
Vivaldi’nin 63 yıllık ömrünün 50 yılını geçirdiği Venedik, bestecinin sadece üne kavuştuğu bir kent olmakla kalmamış, sanat yaşamının bereketli toprağı ve can damarı olmuştur. Kentin tarihsel, sosyal, coğrafi, iklimsel, kültürel ve sanatsal etkenlerinin birbiriyle etkileşiminden doğup büyüyen çekim gücü, Vivaldi’nin sanatını, yerel sınırları aşan bir Venedik sanatı haline getirmiştir.
Venedik halkı için ruhsal incelik ve eğitilmişlik her zaman önemli bir konuydu ve bu açıdan müziğin etkileyici gücüne inanılmaktaydı. Duyguların incelmesinde büyük katkısı olması nedeniyle müzik Venedikliler açısından önemli bir olguydu. Kilise müziği de dahil olmak üzere sanatın her türü onlar için hep aynı coşkuyla karşılanırdı.
Venedik, Vivaldi, Violin. Birbirinden ayrılmaz bu üçlü, gerçek anlamını “Mevsimler” yapıtında bulur. Her çalınışında ya da dinlenişinde Vivaldi’nin Venedikli ruhunu yeniden ve yeniden çağıran bu keman konçertoları tıpkı onun köylüleri, çobanları, avcıları gibi gökyüzü ve yeryüzünün derinden derine süregiden kararlı, sarsılmaz ritmini yaşatır insana. Vivaldi, dış gerçekliğin müziksel anlatımına kendini öylesine fazla kaptırmıştır ki fırtınalar, denizdeki dalgalar, kırsal manzaralar gibi doğa olaylarının ya da tiyatrodan esinlenerek yazdığı uykuya dalış, soğuktan titreme gibi insan davranışlarının müziksel taklidini başarıyla yapıtlarına aktarmıştır.
Ölümünden iki yüzyıl kadar sonra Vivaldi, sessizliğine gömüldüğü bilinmezliğinden sıyrılacak, birkaç yıl içerisinde unutulmuşluğun acısını çıkaracaktır. 1939 Eylül’ünde Siena’da düzenlenen Vivaldi haftasında yapıtları seslendirilir bestecinin. Vivaldi yeniden doğmuştur ve yeniden yaşayacaktır. Bu kez sonsuza dek...
Merhaba VIVALDI!