Hiçlik du¨şu¨ncesinin kendisi, hiçliği du¨şu¨nen bir du¨şu¨ncenin olması nedeniyle bertaraf edilir. Hiçlik, mutlak surette hiçlikle anlaşılabilecek bir şey değildir. Ona eklenen bir şeyin olması gerekir ki, anlamı varsa şayet, kavranabilsin. Bu du¨şu¨nce, her tu¨rden nihilizmin aşılması için temel teşkil eder ve akli olanı akli olmayandan, irrasyonelden ayırmanın ölçu¨tu¨nu¨ verir bize.
Sadece epistemolojik ya da ontolojik değil, politik bir işleve sahiptir.
Hegel, Felsefe Tarihi Üzerine Dersler adlı eserinde, “gerçekten var olan hiçbir şey ya da o şeyin mu¨kemmelliği, varlığın original nedeni olarak Hiçliğe sahip olamaz; çu¨nku¨ hiçlik herhangi bir şeye yu¨klenebilseydi du¨şu¨nceye de yu¨klenebilirdi, o zaman da ‘ben hiçim çu¨nku¨ du¨şu¨nu¨yorum’ diyebilirdim” alıntısını yapar Descartes’tan ve ekler: “Descartes burada bir ayrım çizgisine, bilinmeyen bir ilişkiye varır; neden kavramı ortaya çıkmıştır ve bu bir du¨şu¨nce olsa da belirli bir du¨şu¨ncedir. Spinoza bunu açıklarken şöyle der: ‘Kavrayışlar daha az ya da daha çok gerçeklik içerirler, ve bu uğraklar du¨şu¨ncenin kendisi kadar açıktırlar, çu¨nku¨ yalnızca du¨şu¨ndu¨ğu¨mu¨zu¨ değil, nasıl du¨şu¨ndu¨ğu¨mu¨zu¨ de söylerler.’”