Felsefeye gereksinmeyenler, her zaman biraz eksiktir.
Felsefe, hayatı anlamlandırmaya yardımcı olur.
Schopenhaure, “yaşam bilgeliği” kavramını, içkin yani yaşamı mümkün olduğunca güzel ve mutlu bir biçimde sürdürme sanatı anlamında kullanıyor, bu sanatın kılavuzunu da hayatın anlamını mutlulukta bulan, insan davranışlarının mutluluk isteğiyle belirlendiği görüşüne dayanan ahlak öğretisi mutçuluk olarak adlandırıyor. Bunun sonucunda da kavramı mutlu bir varlığa ulaştıran yol olarak açıklıyor: “Varlığa ölümden korktuğumuz için değil, varlığın kendisi nedeniyle bağlanırız ve bunun neticesinde de onun ebediyen süreceğine inanmak isteriz.”
Schopenhaure, sandığımızdan daha budala, buna karşılık genellikle yine sandığımızdan da bilge olduğumuzu ama bu ikincinin keşfini, sadece gerçekten böyle olanların yaptığını savunur. Yine yaşamın büyük yol ayrımlarında önemli adımlar atarken, varlığımızın derinliklerinden gelen içsel bir tepiyle hareket ettiğimizi, sonra yaptıklarımızı üzerinde yeterince düşünmeden kendimizi eleştirdiğimizi, dolayısıyla benliğimize kolaylıkla haksızlık ettiğimizi söyler.
“Konuşmak kibrin, susmak aklın göstergesidir.”
“Büyük felaketlere davetiye çıkaran, esasen mutluluk, şöhret ve haz için çalışıp çabalamaktır.”
“Hazlar negatiftir ve hazların mutluluk verdiği inancı, kıskançlığın kendi kendini cezalandırmak için kapıldığı bir kuruntudur. Buna karşılık acılar pozitif olarak duyumsanır. Bu nedenle onların yokluğu, yaşamın mutluluğunun ölçütünü oluşturur.”