Sevilmemişlerin ve çok üzülmüşlerin tedirginliği vardı onda.
“Ah be Sait...” dedi Mina Urgan. “Kendini yalnızlığa mahkûm etmişsin sen. Sevdiğin kadınlar bile seni daha fazla yalnızlaştırmak için hayatındalar. Paylaşmak için değil, savaşmak için seviyorsun onları. Kendinden alamadığın intikamı, onlar alsın istiyorsun. Bu sevmek değil ki...”
İçi de, dışı da yaralıydı Sait’in. Havanın değdiği her yeri zonk zonk atıyordu. Ayağa kalkmayacağını düşündü bir an. Fena halde başı dönüyordu.
“Haklısın...” dedi. “Sevmekten anladığım şey bambaşka...”
Yalnız Hatta Yapayalnız büyük hikâyeci Sait Faik Abasıyanık’ın sıkıyönetim mahkemeleriyle, sivil polislerle, ucuz Rum kızlarıyla, büyük aşklarla, derin yalnızlıklarla, meyhane masalarıyla, kıraathanelerle, arka sokaklarla, denizle, martılarla, balıkçılarla, sigara dumanıyla, hayal kırıklıklarıyla ama en çok da yazma tutkusuyla dolu, naif anlatımlı, sürükleyici bir dönem kitabı...
Okurken elinizden bırakamayacağınız, Sait Faik Abasıyanık’ı yeniden keşfedeceğiniz, 1940’lı yılların siyasi havasını derinden koklayacağınız, sürükleyici kurgusuna kapılıp gideceğiniz bir roman...