O, inançları uğruna bu yolu tercih etmişti. İnanç bütün hayatını kaplamış ve genç yaşta siyasi ve toplumsal olaylara karışmıştı. Onu bu yola inançları sürüklemişti. Bir an olsun yürümekten geri kalmadı, hiçbir engel ona mani olamadı. Hiçbir davet ve olay, onu bir an olsun tereddüde düşürmedi. Hikâyesi çok uzundur! Siyasi suçluları ya acı çeksin de teslim olsun diye gurbete sürgün ederler ya da canı yansın diye zindana atarlar. O her ikisine de maruz kalmıştı, gurbette zindana atılmıştı. Ama o gurbetten ve zindandan incinecek biri değildi, o kendine dönük biriydi, kendiyle barışık biriydi. Kendi içinde çoğul yaşayanlar hemşeriye ihtiyaç duymazlar, kendi içinde özgür olanlar, zindandan incinmezler. O, her iki konuda da tecrübeliydi. Kalabalığa muhtaç olan insanlar çok azdır. Kendi içinde hiç olanlar başkalarına, kalabalıklara gark olmaya çalışırlar. Zira orada hiçliklerini hissetmezler. Yalnız kaldıklarında dehşete kapılırlar; çünkü bir kişiyi bile hissetmezler, mutlak bir boşluk vardır onlar için! Onda peri yalnızlığı vardı. Kendi içinde yaşamayı çok iyi biliyordu. Kendisiyle yalnızlık hissetmiyordu, yalnızken daha fazla meşguldü ve etrafı daha kalabalıktı. Başkaları onu kendisinden alınca yalnız bırakmış oluyordu. Onun kendisi, kendi vatanıydı, kendi özgürlüğüydü! Gurbetteki bu zindan mahkumu, kendisini kendi vatanında özgür buluyordu.