Yanıtla Beni’de yaşamın acıları ve gerçekleri üzerine kurulmuş üç uzun öyküsü var Susanna Tamaro’nun. Bir fahişe olan annesinin ölümünden sonra kimsesiz ve sevgisiz kalan, hiçbir şeye inanmasa da bu ihtiyacı duyan, kendi içinde büyüttüğü yalnızlıkta boğulan Rosa’nın öyküsü. Psikopat kocasının baskısı altında var olmaya ve çocuklarını yetiştirmeye çalışan, nefretin, inançsızlığın, sevgisizliğin dünyasında yolunu bulmaya çabalayan, cehennem içinde yaşarken ‘cehennem yoktur’ düşüncesiyle savaşmak zorunda kalan bir kadının öyküsü. Bir yandan hasta karısına büyük bir özveriyle bakan, bir yandan hastalıkla bir ormanı kurtarmaya çalışan, karısı iyileşip inanca ve ışığa kavuşurken hastalıklı ormanı kurtaramayacağını anlayıp umutsuzluğa kapılan bir çevrecinin öyküsü. Bu üç öykü de aslında karanlık bir arka planın önünde umudun ve iyimserliğin, sevginin ve bağışlamanın öyküleri. Umudun nerede aranacağının, nasıl bulunacağının yolunu işaret eden öyküler. Susanna Tamaro, son kitabı Yanıtla Beni’de yine aşkın ve inancın insanı iç huzuruna, kişisel mutluluğa ve tatmin duygusuna götüren yolunu çiziyor. Aşk, sevgi ve inanç ilişkisini sorgulayarak inancın insanı aşka, aşkın inanca, her ikisinin de sevgiye ve anlamlı, tatmin edici bir varoluşa götürüşünün yolunu gösteriyor. Okurlarımızın Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı romanıyla tanıyıp çok sevdiği Susanna Tamaro, bir kez daha umudun, iyinin ve güzelin, yani sevginin şarkısını söylüyor.