Bu kitapta toplandı "en sevdiklerim"... Kâh bir haziran telaşında kâh kış güneşi altında; ya bir nehir kenarında ya dolunay sağanağında karalanmış satırlar bunlar... Kiminde eski bir resim, kiminde gizli bir hüzün, çoğunda içten bir söz ama hepsinde benden bir iz; içimi ısıtan aşklar, özlediğim telaşlar, kaybettiğim yoldaşlar, yitirdiklerimin ardından dökülmüş yaşlar var... Can Dündar, en kişisel kitabı olarak gördüğü Yârim Haziran’da doğanın ve ruhumuzun dört iklimini dillendiriyor ama adından da anlaşılacağı gibi tutkuyla... Umutlu olmaktan, hayatın sürprizlerini de, şeytanın dediklerini de kucaklamaktan geri duramıyor. Zira ilk öpücük heyecanından, yaşamın başıboş bir dere gibi akıp gitmesinin verdiği hüzne kadar uzanıyor bu yazılar... Pastırma yazıyla birden bastıran tipiye, "gelecekse gelsin artık sonbahar" ile "hiç bitmese şu yaz" arasında sıkışıp kalmış ruh halimize tercüman oluyor; kimi zaman dünyanın uğultusunu kimi zaman içimizdeki sessizliği anlatıyor Can Dündar. Kısacası, süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığımız hayat yolculuğuna düşülmüş içten ve sıcak notlar; hayat yolunda yüreğimize vuran ayazlar, çöl rüzgârları ve meltemler var bu kitapta... İçten geldiği gibi yazılmış, uçarı, satırlarına sığmayan, sayfalarından taşan bir kitap Yârim Haziran... Tıpkı dalında patlamayı bekleyen bir tomurcuk gibi...