Sanayileşmenin sonucu olarak, Yeniçağ başındaki Avrupa zanaatkarları ile köylülerin davranışlarıyla değerlerini anlayabilmek için düşgücümüzü bir hayli zorlamamız gerekir.
Pek öyle apaçık değilse de daha derin olabilecek değişimler bir yana, Avrupa'nın belleklerde yerini koruyan yerel dillerini birörnekleştiren televizyon, radyo ve sinemanın olmadığını düşünün.
Her yörenin kendine özgü kültürünü eritmek ve bölgeleri ulusa çevirmek için askerlik ile hükümet propagandasından daha etkili olan demiryollarının bulunmadığını düşünün.
Genel eğitim ile okuryazarlığın, sınıf bilinci ile milliyetçiliğin olmadığını düşünün. Sarsılmış da olsa ilerleme, bilim ve teknolojiye duyulan çağcıl güvenin, umutlarla korkuların dile getirildiği dindışı biçimlerin olmadığını düşünün.
Bütün bunları düşünmek "kaybettiğimiz dünyanın" kültürüne yeniden girebilmemiz için zorunludur.