“Belki diğer düşünce alanlarına nazaran, Türkiye’de siyasal düşüncenin sınırlı doğasını açıklayan en önemli etken de yine devlet merkezli ve katı bir milliyetçilikle malul bu siyasal alanın ve onun muktedir aktörlerinin, Türkiye’yi sürekli ve topyekûn bir kriz toplumu olarak kurmayı başarmasında yatıyor. Topyekûn kriz hali, devletin kendisinin basitçe bir kurum olmanın çok ötesine geçerek siyasetin ta kendisi haline gelmesini sağlıyor ve her siyasal faaliyetin devletle ilişkisi üzerinden anlaşılmasını siyasetin tüm icracılarına dayatıyor.”
Muhalif çevrelerde mevcut siyasal durumu aktarmanın ve betimlemenin, anlamaya ve kavramaya galebe çaldığı maalesef görmezden gelinemeyecek bir gerçek olarak karşımızda duruyor. “Kral çıplak!” demenin de bir anlamı var elbette fakat “felaket” olarak addedilen dipsiz kuyuya tepetaklak yuvarlanmaya mahal vermeyen, gerçeklikle ilişkisini koparmamış ve yakıcı/yıkıcı siyasal gelişmelere duyarsızlaşmamış alternatif kavrayışlara olan ihtiyaç kendini dayatıyor.
Yeni Türkiye’nin Ruhu, tam da bu ihtiyacı tespit eden, “hınç, tahakküm, muhtaçlaştırma” stratejilerinin nasıl işlediğini titizlikle ele alan, Yeni Türkiye’de “yeni” olanı kavramaya aday, kıymetli ve eşsiz bir inceleme.
Okuru, ümidi diri tutabilmenin imkânlarına doğru aklıselim bir yolculuğa davet ediyor…