Dostoyevski’nin “Yeraltı paradoksçusu”, insanın varoluşunun kanunlarını belirlerken insanın aydınlanması fikrine, doğal bilim metotlarına, bilhassa da matematiğin pozitivist kesinliğine karşı çıkar. Kitabın kahramanı bazı durumlarda Kant’ın, Stirner’in felsefi düşüncelerine yakın olan tezlerden ve fikirlerden yararlanarak Aydınlanmacıların felsefi materyalizminin, ütopik sosyalizmin temsilcilerinin ve pozitivistlerin fikirlerinin, kaçınılmaz bir biçimde kaderciliğe ve özgür iradenin yadsınmasına neden olacağını ileri sürer: “Kendi bağımsız ve özgür irademiz, en vahşisi de olsa kendi kaprisimiz, bazen bizi çılgına çevirecek kadar sinirlerimizi bozan hayal gücümüz; işte tüm sistem ve teorileri darmadağın eden, hiçbir sınıflandırmaya girmeyen, göz ardı edilen en önemli çıkarımız budur.”