Modern sanayi uygarlığı dünyayı ateşe vermenin eşiğinde. Toplumsal oluşumların ve toplulukların kökünün kurutulması, insani müştereklerin bağımlı olduğu canlı yeryüzü̈-sisteminin yok edilmesiyle iç içe geçmiş durumda. Artık kapitalizmin en son, “yakıp yıkma” safhasındayız. Askeri bağlamda bu tabir, yenilmiş bir halkın veya yaklaşan bir ordunun faydalanmasını engellemek için hayati kaynakların imha edilmesi anlamına gelir. Daha genel anlamdaysa, bereketli bölgelerin çoraklaştırılıp yenilenme kapasitesini yitirmesine karşılık gelir. Sudan mahrum bırakılmış nehirleri ve yeraltı suları zehirlenmiş havası kirlenmiş toprağı kuraklık ve kimyasal tarımla mahvedilmiş kavrulmuş bir dünya demektir.
Yakıp yıkma kapitalizmi, grup ve toplulukların kendi kendilerini geçindirmesine, kendi kendini yönetmesine veya birbirlerine destek olmasına imkân veren ne varsa imha eder. Bu durum madencilik, ormansızlaştırma ve zehirli atık yığma yoluyla yaşanması imkânsız çorak alanlar ve yoksulların umutsuz iç sürgünler haline geldiği şehirler yaratılan Küresel Güney’de son derece şiddetli yaşanıyor. Hesaplanarak düşük seviyede tutulan savaş hali veya uyuşturucu kartelleri arasındaki çatışmalar, bir zamanlar sivil toplumu andıran her şeyin ortadan kalkmasına neden oluyor…
Bunun karşısında “toplum karşıtı aygıtlara” kul köle olmaktan kurtulma ve pasiflik ile yalıtılmışlığı yeni dayanışma biçimlerine dönüştürme konusunda birliğin ve ortak eylemliliklerin benzersiz bir gücü olduğunu söyleyebiliriz.