Ekolojik sorunlar 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren küresel bir mesele haline gelmiştir. İklim krizi, nükleer atıklar, plastik kirliliği, zirai zehirler gibi pek çok örneğini çoğaltabileceğimiz bir çöküş haliyle karşı karşıyayız. Ekolojik döngü, sürdürülebilirliğini yitirirken bütün yaşam büyük bir tehdit altına girmiştir. Bu kriz, gelecek bir zamanda değil içinde bulunduğumuz andadır. Dolayısıyla ilk yapılması gereken şey, sorunun vahametini işaretlemek olacaktır. Ancak soruna işaret ederken bütüncül bir bakış açısına ihtiyacımız vardır. Ekolojik sorunlar, siyasal ve toplumsal yönleriyle birlikte ele alınmak durumundadır. Bu çalışma, bu perspektifi merkeze alarak ekolojik sorunların arka planını irdelemeye çalışırken bunun adına da “yeşil düşünce” demiştir. Bu kitapta, yeşil düşüncenin teorik temelleri üzerinden İletişim Bilimleri’nin çevre/ekoloji sorunlarına dair farkındalığı ve etkin iletişimin oluşumunda nasıl bir katkı sunabileceği soruşturulmuştur.
Bu bağlamda, kitapta, “Çevre iletişiminin doğa savunusu için pragmatik ereği nasıl ön plana çıkarılabilir?”, “Geniş toplum kesimleri üzerinde nasıl etki yaratılabilir?”, “Medyanın ve özellikle dijital kamusal uzamın ekoloji yanlısı toplumsal farkındalığı örmede nasıl bir potansiyeli vardır?” sorularının yanıtları incelenmiştir...