İnsanların vakit öldürmek icin cırpındığı zamanlar bitti. Artık vaktin ölü olarak doğduğu, bir gelecek ufkunun yerini "hemen şimdi"nin aldığı cağda yaşıyoruz. Daha 1945'te Va-Nu Akşam gazetesindeki köşesinde memurluktan, hayattan sıkılanlar icin amatörlüğü salık veriyordu, Erişirgil 1956'da yazdığı Merak ve Dikkat adlı kitabında sıkılmış öğrencilere merak nasıl aşılanır diye soruyordu. Merak uyanmadan dikkat olmaz, eğitim merakı üretmek lazım diyordu.
80'lerle beraber eskilerin "sürat asrı" dediği devri kapatan, hızın sadece fiziksel değil sanal bir dünyada da bir mevzu haline geldiği, insanların, malumatın her an ulaşılabilir olduğu, sosyal ilişkilerin yerini 'etkileşim'e terk ettiği bir döneme girdik. Merakımız varsa dahi ilgi duyamıyoruz, dikkat kesilemiyoruz.
Dikkatimiz yazılım arayüzeylerinin arasında, bir yüzeyden diğerine atlamakla meşgul. Ara'nın yerini hiperaktiflik, yani oradan oraya atlamak aldı. Yerimizde duramıyoruz. Gündemimiz aralıksız olarak "güncel"leniyor, ve tüm bu bitmek bilmeyen yepyeni şimdiden bezmiş durumdayız, bugün olmazsa yarın...
Yorgunluk Toplumu'nu Almanya'da son on senenin en cok satan kitaplarından biri yapan şey kapitalizmin son yirmi yılında ortaya cıkan yeni bir yaşam biciminin insanı nasıl ufaladığını göstermesi: sıfırı tükettik ve devam ediyoruz, her şey angarya geliyor, devam ediyoruz. Byung-Chul Han'ın eseri sürüncemede kalmış, depresyondan cıkamayan, sürmenaj olmuş insanın durumuna dair bir başyapıt.