“Anayasa değişiklikleri laboratuvarı” bir devlet Türkiye; ancak bu özelliği ile sivil ve siyasal anayasal emek ve deneyiminin zenginliği arasında doğrusal bir ilişki bulunmamaktadır.
1961 Anayasası ile kurulan hukuk devleti düzeneklerinden 1982’deki sapma, 1987’den 2004 yılına dek değişikliklerle aşamalı olarak önemli ölçüde giderildi. Bu, hukuk devletini onarım sürecidir.
Buna karşılık, Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü kuralını kâğıt üstünde bırakan 2017 kurgusu, değiştirilemez hükümlere ilişkin söylem ve uygulama ayrışmasını da beraberinde getirdi.
İktidarı dizginleyici düzenekler kaldırıldığı için yasama-yürütme-yargı ayrılığı, görünüşte kalan bir anayasa sistematiğine indirgendi. Türkiye kadar zengin deneyimi bulunan hiçbir devletin yöneticileri, kendi birikimlerini, 2017 Anayasa değişikliğinde yapıldığı gibi yadsımamıştır. Bu nedenle yapılması gereken, olası bir anayasa değişikliğinde TBMM önünde sorumlu, hesap verebilir bir hükümetin yargı bağımsızlığı ve
erkler ayrılığı bağlamında yeniden kurulmasıdır. Güncel ve ivedi sorun ise, yürürlükteki Anayasa hükümlerine saygıdır.
“Biz, Anayasayız” diyen yurttaşlar için doğru ve gerçek bilgi, Anayasa’ya saygı ve demokratik değişiklik için önkoşuldur.
Profesör Kaboğlu, “Anayasal Bilgilenme ve Kamuoyu” ile erkler ayrılığını öngören ve temel hakları güvenceleyen bir toplum sözleşmesi olarak anayasanın nasıl oluşturulabileceğini, bağlayıcılık özelliğini korumak için ne gibi önlemlere başvurulabileceğini ve en önemlisi “Anayasa biziz” özdeşliği ile yurttaşlarca nasıl sahiplenilmesi gerektiğini anlatıyor.