Haysiyetsizliğin ve çürümüş değerlerin çağında, bir garip kelime fırladı ağızlardan: Dada! 20. yüzyılın en önemli sanat akımlarından birinin babası olan Hugo Ball, Dada’yı ahlakın ve çokluğun ölüm fermanı olarak adlandırıyordu. Dada her şeyin dışındaydı. Ve Dada her şeydi. Hayata ve sanata dair demeçler veren entelektüel burjuva beyefendilerinin kasıntı yakalıklarını koparıp atan, ütülü ceketlerini bozan, saçlarını dağıtan bir kasırgaydı.
Dada’yla birlikte varoluştan beri omuzlara yüklenen “insan olma” misyonu, özellikle savaşın hüküm sürdüğü bu devirde, yeniden sorgulanıyordu. Doğanın saflığını ve kuralsızlığını ilke edinerek kalıplaşmış yargılara ve yüzeyselliğe karşı çıkan Dada akımı, fütürizm ile benzerlik göstererek sürrealizme kapı aralamıştır. Kullandığı karışık teknik ve kolaj çalışmalarıyla modern sanatın şekillenmesine önayak olmuştur.
Yayımlanma tarihinden 90 yıl sonra Paris Yayınları’yla ilk kez Türkçe’ye çevrilerek okuyucuyla buluşan Die Flucht aus der Zeit; Ball’un iç dünyasını, ruhundaki Dadaizm harelerini, hayatının on yıllık kesitinde yaşadığı her anıyı, tanıştığı her insanı, birinci ağızdan ve o dönemin gerçekleriyle sunarak sizi zamanın dışına kaçırıyor.