Albert Camus’nün 1960 Ocak’ında korkunç bir araba kazasında yaşamını yitirmesi tüm dünyayı derinden derine sarsmış, zamansız ölümünün yankıları aylarca, hatta yıllarca sürmüştü. Otuz dört yıl sonra, 15 Nisan 1994’te, tam da o korkunç kaza sonunda büyük yazarın çantasında bulunmuş bir bitmemiş romanın: İlk Adam’ın en sonunda okura ulaştırılması, tüm dünyada 1994 yılının en büyük yazın olayı oldu; kitap benzerine az rastlanır bir ilgi gördü. Bunu anlamak hiç de zor değil: İlk Adam bitmemiş bir roman, yazarının tasarladığı son biçimden de oldukça uzak belki; ama ne olursa olsun, 20. yüzyıl yazınına damgasını vurmuş bir büyük yazarın elinden çıktığı her satırında belli ediyor; üstelik, bu büyük yazarın kimi yapıtlarında şöyle bir sezinlediğimiz çocukluk ve gençlik dönemini, aile ve okul çevresini, kısacası yetişim sürecini benzersiz bir içtenlik, duyarlık ve dürüstlükle yansıtmakta. Bu açıdan bakılınca, İlk Adam’ın hem tamamlanmış, hem de örnek bir yapıt olduğu söylenebilir. Büyük yapıtların oluşumu konusunda bulunmaz bir belge niteliği taşıması da cabası.