Ben çağırmadım. Gene gelmiş. Kim çağırdı peki? Sen mi çağırdın yoksa? Hoş, çağırmasan da gelirdi! Demişti çünkü! Çağın Dedikosu'nun ikinci kitabını görünce aranızda geçen bu konuşmadan adım gibi eminim. Gerçekten öyle oldu. Çağırmadınız. Gene geldim. Yanınızdayım dediğimi anımsıyorum. Üstelik bu kez yanıldınız; içinizden birkaçı beni çağırdı. Gönülden gönüle yol var denir ya. Ben yolun yolcusu olduğum için çağrıldığımı anında hissettim. Buradayım işte! Önce teşekkür ederim. Bıraktığım soruma çok iyi bakmışsınız. Hatta yanına pek çok sorunuzu katmışsınız. Beni sizden önce onlar karşıladı. Siz karşılamasanız da olur. İçeri girmeme gerek yok. Kapının önünde muhabbet kurdum kendimle. Biraz meddah sohbetine benziyor. Elinizde değil; dinlediğinizi biliyorum. Hep meddah sohbetiyle sürmüyor. Siz benim sululuğumdan bıkmak üzereyken (kendinizden bıkmaktansa!) işi ciddiye alıyorum. İşimi hep ciddiye almışımdır. Bu kez konuyu aşka, yorgunluğa, sanatçıya çeviriyorum. Konuşacaklarımız almış başını gidiyor. Peşinden koşturacak halimiz yok ya! Kim bilir nerelere gidiyorlardır. Giderler. İstedikleri zaman istedikleri yerde ağırlanacaklarını bilirler. Bazen bir ağacın dalları arasında, bazen bir çiçek sepetinde, bazen taze bir ekmeğin sıcak hamurunda ağırlanırlar. En beğendikleri yer neresi sizce? Doğru tahmin ettiniz; ruh hekiminin gönlünde!