Yağmurlardan artakalmış bir taşra şehriydi. Sular, çer çöp ne bulduysa
getirip sağa sola rastgele bırakmış, toprağı çizik çizik oymuş, bir sürü
irili ufaklı taşı ortaya çıkarmış, sonra geride koyu bir hüzün, iç sıkıntısı,
donuk kül rengi bir gökyüzü bırakıp gitmişti. Yağmurla birlikte insanlar
da, hayat da çekip gitmişti şehirden sanki.
Bademliğin altında, tepenin dibinde, ergenliğin derinlerinde bir yer...
Taşra otobüsleri, dağın kışı, ormanın gürültüsü... Çökelez’in Kadir,
bizim İlhami, Salih Kalfa, Çapar Sarı, amcamlar, yengemler, Pembe
ablam... Hısım, akraba, birbirini tanıyan insanlar... Şehre bir şey
gelmiş, sonra hemen gitmiş... Sazevleri, kaldırımlar, kahvehaneler, tek
göz evler, dudak dudağa öpüşen artizler, tren düdüğü, İmpala...
Ethem Baran, uzağı olmayan şehirlerden hikâyeler anlatıyor... Sessiz
ve güzel şeyler, hatıralar, unutulanlar... Sahici ve romantik...
Dönüşsüz Yolculuklar Kitabı, 2005 yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü aldı.