“Her yer ve zamanda geçerli tek bir eşitsizlik biçimi olmadığından hareketle, eşitsizlikler terimini kullandım... Zira eşitsizlikler sadece kimin ne kadar para kazandığını belirlemiyor, çocuğunuza aldığınız oyuncaktan tutun da kahvaltı masasına neler koyduğunuza, ne kadar zeytinyağı tükettiğinizden ailenin gençlerinin üniversite sınavlarına nasıl hazırlandığına, hatta kimin kimle evlendiğine kadar gözle görülmesi kolay olmayan bir dolu alana sızıyor, izini bırakıyor.”
Eşitsizlikler Kitabı, AKP iktidarının başladığı 2002’den 2020’lere uzanan seyri içinde, Türkiye’de toplumsal eşitsizliğin değişik boyutlarıyla olağanüstü ayrıntılı bir analizini yapıyor. Kitabın içinde dört kitap var aslında. Birincisi, eşitsizlikleri nasıl ele almak gerektiğini ve sosyal bilimlerin “görmezliklerini” tartışıyor. İkincisi, ülkedeki gelir dağılımının haritasını çıkarıyor. Üçüncüsü, tüketimi ve özellikle artan finansallaşma, dolayısıyla borçlanma sayesinde -veya yüzünden-, tüketim kalıplarının dönüşümünü inceliyor. Dördüncüsü ise eşitsizliklerin nasıl bir seyir izlediğine, olası gelişmelere ve eşitlikçi bir dönüşümün olanaklarına bakıyor.
2000’lerin başında düşme eğilimi gösterirken, 2014’ten itibaren istikrarlı ve kalıcı bir şekilde tırmanan gelir eşitsizliği, nasıl farklı ve “yeni” eşitsizlikleri ve toplumun daha önce bilmediği yeni kırılganlıkları ortaya çıkarttı? “Orta gelir tuzağı” denen kriz nedir? Kadınlar, bu eşiğin aşılmasında ve aşılamamasında neden kilit bir role sahipler?
Oğuz Işık’ın “olay yeri inceleme dedektifi” ve “zanaatkâr sabrını” birleştirerek yaptığı olağanüstü ayrıntılı çalışma, yukarıdakiler gibi birçok sorunun cevabını arıyor.