Yaşadığımız o evden çıkmakla başlarız “başka hayatlar” görmeye. Sonra o semtten, o şehirden, o ülkeden taşmakla. Abdullah Kibritçi’yi yola düşüren şaşkınlık işte burada filizleniyor: “Dünyada neler olup bittiğini görmeliydim.” Çocukken yaşadığı mahallenin sınırlarını aşmakla başlayan yolculuğu bugün bizleri bir kitabın satırları arasında seyahate çıkarıyor. Böylece bizim Ruandalı Osman’la, Tanzanyalı Ayşe’yle, Burundili Amani’yle, Kübalı Nurullah’la, Aziz’le, Mebruka’yla ve nicesiyle karşılaşma, hikâyelerini onların ağızlarından dinleme imkânımız oluyor. Katmandu’ya Yol Arkadaşı Aranıyor’da Kibritçi, sekiz yıl zarfında yardım çalışmaları yapmak ve belgesel çekmek amacıyla gittiği otuz kadar ülkeden insan hikâyeleri aktarıyor okura. Kitap, hem bir öykü ritminde ilerliyor hem de bir seyyahın hususi defterini kurcalar gibi hissettiriyor. Tek bir dünya üzerinde ve aynı anda, birbirinden çok başka coğrafyalarda nasıl hayatlar yaşanıyor? “Eminönü’nden Üsküdar vapuru kalkarken Çad çöllerinde gece vaktiydi ve ıssız çölde karşılaştığım deve çobanlarıyla yıldızlar altında uykuya hazırlanıyordum.”