Küratörler, Roma İmparatorluğu devrinde, kendi işlerini idare edemeyecek durumdaki insanlara –reşit olmayanlara, akıl hastalarına, savurganlara– vekil tayin edilen devlet memurlarıydı. Görevleri onları dünyadan ve aslında daha çok kendilerinden korumaktı. Aradan geçen bin yılda küratörlük mesleğinin tanımı kökten bir değişime uğradı: Artık sanat sergisi yapan insanlara küratör diyoruz. Ama Vesna Madaoski’nin Küratörlük’te gösterdiği gibi, aslında bu kadim mesleğin özü hiç değişmedi. Küratörlük, tıpkı Roma devrinde olduğu gibi bugün de hala bir “koruma” ve “kapatma” işi.
Madzoski, koruma ve kapatma arasındaki bu karmaşık ilişkinin izini üç vakada sürüyor. Almanya’nın Kassel şehrinde beş yılda bir düzenlenen çağdaş sanat sergisi documenta, her edisyonu dünyanın başka bir yerinde gerçekleştirilen Avrupa çağdaş sanat bienali Manifesta ve şaşırtıcı bir şekilde, bir film: James Cameron’ın görkemli üç boyutlu gösterisi Avatar. Madzoski üç vakada da “koruma” söylemlerinin ustaca gizlediği “kapatma” pratiklerini açığa çıkarıyor: şiddet, dışlama, sınırlama, bastırma, ayrımcılık, sansür, ötekileştirme.
Madzoski, Küratörlük’te sanat tarihi, felsefe ve antropolojinin yardımıyla Walter Benjamin’in ünlü iddiasının güçlü bir sağlamasını yapıyor ve her kültür ürününün aynı zamanda bir barbarlık belgesi olduğunu bir daha gösteriyor.
Vesna Madzoski, Amsterdam’da yaşayan bağımsız bir yazar ve araştırmacı.