Önce sorular vardı. Bu satırlar yazılırken, milenyum depremi ve sonrasında oluşan tsunami sebebiyle, Japon Fukushima nükleer santralinde üç ocak birden şiddetli biçimde patladı. Çernobil’den sonra teknolojinin şifreleri kontrolden çıktı mı? Sorular gitgide daha yüksek seslerle ifade ediliyor: Sorumluluk, karmaşıklık, sürdürebilirlik, sonuçlar, gelişmişlik ve teknolojide yaşanan dönüşümün insanlarda bulduğu karşılığa dair sorular... Martin Heidegger, kısa ve öz biçimde, teknolojinin ürkütücülüğünün “çalışmasından” kaynaklandığını ifade eder. Teknolojiyi çoğu zaman bilinçsizce tecrübe ederiz çünkü neredeyse görünmezdir ve durmadığı sürece dikkatimizi çekmez. Biz onu fen bilimlerinin ve medeniyetin bir kazanımı olarak görürüz ve sorularımızı ancak artık teknolojinin işlemediği veya işlemeyeceği durumlarda sorarız. Bu süreçte, çoğu zaman teknolojinin nasıl ve neden çalıştığını, kimin onu icat ettiğini, kimin onunla ne gibi bir amaç güttüğünü ve ne gibi çıkarlar gözettiğini bilmediğimizi fark ederiz. Teknolojiyi takip ederken oluşan şaşkınlığa, karmaşık duygular eşlik eder. Elinizdeki kitap, antik dönemden, yeni çağın ve sanayileşmenin başlangıcından itibaren gelişen iki atılımdan başlayarak Arnold Gehlen, Günther Anders ve Hans Jonas’ın antropolojik ve eleştirel yorumlarına kadar süregelen teknoloji felsefesinin temel akımları ile ilgili bütünlüklü bir bilgi sunuyor. Ayrıca çağdaş mühendisin ve teknisyenin kim oldukları, otomatikleşme süreci ve teknik çözümlerin sunuluşu da sorgulanan konular arasında yer alıyor.