Geleneksel yapının koruduğu, biçimlendirdiği ve yönlendirdiği bireyler, bu yapının dağılmasıyla birlikte kendilerini “sahipsiz” ve terkedilmiş bir alanda, bir anlam ve aidiyet arayışı içerisinde buldular. Eski sosyal ilişkilerin ve aidiyet bağlarının çözülmesine karşın, yeni ve insanları mobilize eden başka toplumsallık biçimleri hâlâ sürece damgasını vuramadı. Kentselleşmiş ve giderek çeşitlenen bir dünyada, yeni toplumsallıklar ve dayanışma dinamikleri arayışı modern insanın en önemli kavgası olarak önümüzde durmaktadır.
Bu kitabın amacı, küresel ölçekte hızlanan göçün, değişik kültürleri bir araya getiren hareketliliklerin, farklıların etkileşiminden doğan yeni yaşam pratiklerinin, ortaya çıkan yeni toplumsal sorunların ve sınıfsal pozisyonların doğurduğu yeni toplumsallıklar oluşturma eğilimlerini tartışmaktır. Kendine bir var olma alanı arayan göçmenlerin, geleneksel, dinsel ve milliyetçi yaklaşımları öne çıkarma eğilimine girmeleri ve bunun yarattığı günlük pratikler de tartışma alanlarından birisidir. Dünyanın başka yerlerinde gözlemlenen bu durum, Türkiye’deki göçmen topluluklarını da yakından ilgilendirmektedir.