“Tanıyordu Ay onları. Batuhan ile Baturgan’dı isimleri. Biliyordu. Kendine benzetiyordu bazı bazı. Bilhassa yarımay olduğu zamanlarda onun bir tarafı ışıkta, bir tarafı karanlıkta kalan hali gibilerdi.”
Ayrılığı imkânsız bir ayrılışın hikâyesi bu... daha önce hiç yazılmayan... Yaralı bir masal bu… daha önce hiç anlatılmayan… Eski İstanbul’da, mezarlığa bakan bahtsız bir köşk. Ve on yedisinde iki kardeş; yan yana yaşayan ama apayrı dünyalara savrulan. Aslında akla hayale gelebilecek tüm zıtların kardeşliği bu roman; barışın ve savaşın, nefretin ve merhametin, uğurun ve lanetin, dostluğun ve düşmanlığın.
Gözümden Deliler Taştı ile başlayan edebiyat yolculuğunda Çağan Irmak ilk romanıyla kelimelerin çalkantılı sularında daha da derinlere iniyor, karanlıklarda yolumuzu bulmamız için bize kör edici bir ışık yakıyor.
“Beyaz perdede yarattığı şahsına münhasır dünyalarla tanıdığımız Çağan Irmak, bu defa edebiyat karasularında, sözcüklerin tılsımıyla anlatıyor hikâyesini. Bir yandan tebessüm ettirirken bir yandan da iç sızlatan bu ilk romanla, belki de en lüzum duyduğumuz zamanda,
en lüzum duyduğumuz hayali fısıldıyor kulağımıza: yan yanalık. Büyük kopuşların, yırtılışların, aldanışların, ayrılışların, pişmanlıkların gölgesinde de olsa, her şeye rağmen ve hatta inadına, daima yan yanalık…”
Nermin Yıldırım