Fenerbahçe’den Kalamış’a sahil bir genç kızın kaşları, iki yaydır. Cenan buralarda bir ceylan. Seke seke, ürkek, meraklı. Aşka ve kadınlığa… Giysilerini geren göğsünün diri yuvarlaklarının; taze, kırmızı ağzının; kara gözlerinde beliriveren sebepsiz heyecanların, ihtirasların, korku ve şüphelerin habercisi olduğu “kendi fırtınasının” vaktine sabırsız…
Âşık da: Teyzesinin kızı Meliha’nın kocası Raif… Çocukluk arkadaşı Ahmet ise ona… Geçirdiği kalp krizinden sonra bu sayfiye semtinde taşınan yeni komşuları yazar Sedad Kemal de onun genç kızlığına, tazeliğine, dokunulmaz tenine âşık, geçiveren gençliğinin hasretine…
Gönlü çırpınan, şakıyan, daldan dala konan bir kuş, çevresindeki tüm erkekleri yakan bir alev Cenan. Annesi ve Nilüfer Kalfa’dan ibaret bir akvaryumdan denizlere doğru yalpalamakta…
Bir ölüm… Duacısı olduğu değil, beklenmedik…
Evlerinin önünden yolun Moda’ya uzanması gibi o da oraya açılacaktır artık. Düşlerinden aceleci davranmaktır hayat, öğrenecektir.
İlk kez 1949’da yayınlanan Dar Yol’u Peride Celal’in romancılığında bir dönüm noktası olarak nitelendiren Selim İleri’nin ifadesiyle “Yarının, “öz” edebiyata gönül vermiş okurları, Peride Celal’in büyük yazı emeğine şaşıp kalacaklar, hayranlık duyacaklar.”