Bir Hak Kuramı İçin Spinoza’yla Spinoza dini önderliğe, etnik yapılanmaya, cemaat baskısına, ahlak hocalarına ve kurtarıcılara, azınlık ya da çoğunluk hakimiyetine, seçkinci ya da popülist yönetime, hatta toplumdan ayrılmış bir yönetim fikrine karşıdır. Toplumun, mümkün olan en yaygın biçimde, kendi kendine düzenlenmesini ister. Alternatifi bulunmayan tabii bir rejim olarak Demokrasi’yi, sınırsız bir çeşitlilik içinde eşitlenmiş insanların düşünsel ve bedensel özerklikleri üstüne oturur. Kişisel özerklik alanıyla Yasal alanı kesin olarak ayırır. Varolma Direnci’yle özdeşleşen tekil ve gerçek bir Güç’ü/Hak’kı dokunulmaz kılar. Herhangi bir insanı, kökenini, konumunu, inancını, hayat biçimini, bedenini bir başka tercih edilir olmaktan çıkarır. Örnek modelleri, değer birlikteliklerini, üstünlük iddialarını yıkar. Her türlü merkezin hakimiyetini saçmalığın hakimiyeti sayar. Düşünceyi ve bedeni, tüm ayrımcılıkları anlamsızlaştıracak sınırsız bir dolaşıma, evrensel bir iletişime açar. Ve 17. yüzyıldan bu yana, ölçünün, sadeliğin, alçakgönüllülüğün, hoşgörünün, açık fikirliliğin ve kayıtsız şartsız ifade özgürlüğünün Barış’a götürdüğünü tekrarlar durur.